31 Mart 2012 Cumartesi

19. hafta ve hissedilen hareketler:)

Evet 19. hafta da bitmek üzere, yaşasın! Günler artık çok daha hızlı geçiyor sanki. Bunun sebebi ise sanırım benim artık işe başlamam ve uğraşacak bir sürü yeni şeyin olması. Erciyes üniversitesinde çalışmaya başladım bu hafta ve ODTÜ'de asistanlığa başladığım ilk günlerdeki acemiliğime benzer şeyler yaşıyorum. Binaların yerlerini bilmiyorum, sora sora buluyorum ama tekrar fakülteye dönerken kayboluyorum:)

Bu meşgul gündem içerisinde Koray büyümeye devam ediyor. Son bir haftadır hareketlerini çok daha belirgin bir şekilde hissedebiliyorum. 20. haftanın sonunda gerçekleşecek doktor randevusunu iple çekiyoruz. Baby center ve daha pek çok siteden öğrendiğime göre bu haftadan sonra sürekli ve büyük bir hızla büyüme gerçekleşecek. Hem Koray büyüyecek hem de ben:( Şimdiye kadar 4 kilo almış bulunuyorum. Bu süreci oldukça iyi idare ettim diyebilirdim şayet hamile kaldığımda biraz daha zayıf olabilseydim. Ne yapalım, biz de bu süreci mümkün olduğu kadar sağlıklı ve dengeli beslenerek, fazla kilo almadan geçireceğiz. Bu da bol protein ve lifli gıdalar demek oluyor...

Bu hafta havaların birden bahara dönmesi ile yaklaşan sıcaklarda günün her saati güneş alan evimizde 8. aylık hamile halimi düşünüp halim nice olacak diye düşünürken buldum kendimi. Bir süre önce eşimle de konuşmuştuk bu konuyu ve canım kocacım hemen harekete geçip zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz oturma odamız için güzel bir klima aldı. Umarım çok fazla bunaltıcı bir yaz olmaz, olursa o odadan pek dışarı çıkamayacağım çünkü:)

Önümüzdeki günlerde bebek mobilyası ve ihtiyaçlarımızla ilgili bir alışveriş çılgınlığına daha girmemiz mümkün. Çok keyfili olacağına eminim zira erken dönemde Ankara'da yaptığımız alışverişin tadı hala damağımda... Gerçi ne alacağımı da çok iyi bilmiyorum ama blog tutan diğer anneler saolsun, her şey için güzel fikirler bulabiliyorum.

Haftaya yolun yarısında görüşmek üzere...




23 Mart 2012 Cuma

Koray'ı beklerken 17. ve 18. hafta...

Merhaba sevgili günlük:)

yine uzun bir aradan sonra yazıyorum. Geçen hafta yazdıklarımı yayınlamak istemedim, aslında biraz umutsuz buldum yazdıklarımı o yüzden yayınlamaktan vazgeçtim son anda. Her neyse, nihayet her şey yolunda. Benim bitmek bilmeyen iş sorunlarım yüzünden 17. haftayı biraz sıkıntılı geçirdik. İstifamı kabul etmediklerini öğrendim ve işe gitmeyerek beni müstafi saymaları için uğraştım ama onun için bile uğraşmam gerekti. Neredeyse 3 kere noterden ihtarname göndermem gerekti. En sonunda iki gün önce eski işimden paçamı kurtarabildiğimi öğrendim. Artık yeni işime başlamak için bir girişimde bulunabilirdim. Dün hemen bir dilekçe yazdım ve atamamı istedim. Hala beklemedeyiz ama en azından umutluyum...

Gelelim hamilelik semptomlarına. Akşamları erkenden bastıran uyku haricinde oldukça iyiyim. Enerji seviyem ilk üç aydakine oranla çok çok arttı. Kendimde yemek yapmak ve daha pek çok şey için güç bulabiliyorum artık. Bu yeni durumda belkide ısınan havaların etkisi vardır. Nihayet ağır geçen kışın etkisini yavaş yavaş atıyorum üzerimden. Son bir haftadır ufak tefek kıpırtılar hissediyorum, aslında erken olduğunu bilsem de bunlar acaba Koray'ımın hareketleri ve ultrasound'da gördüğümüz meşhur taklaları olabilir mi diye düşünüyorum. Belki de ben erken hissediyorumdur olamaz mı? Bu iki hafta boyunca Koray'ı iki kere görme fırsatım oldu. Yuppiii! İlki geçen hafta 4'lü tarama testini yaptırdığımız zamandı ve her şeyin normal olduğunu öğrendik çok şükür. Bu arada bebeğimizin kemiklerini tek tek inceledi doktorumuz. Kemik gelişiminin haftasına göre oldukça iyi olduğunu ve ağırlığının 200 gr'a ulaştığını öğrendik.

18. hafta oldukça hareketli geçti. Her gün yürüyüş yapma fırsatı buldum havalar güzel olduğu için. Annemlerin akraba gününe katıldım ve yengeme gezmeye gittim. Çalışmaya başlamadan önce ev hanımları neler yapıyorsa biraz onları deneyimleyeyim dedim:) Sonra bir gün annem, teyzem ve yengem ile birlikte yaprak sardık. Ben bu işlerde pek hızlı olmadığım için sadece yaprakların saplarını kesip onlara hazırlama işi bana düştü, ama olsun. Derken ben yine huysuzlandım bir haftadır hissettiğim hareketleri neredeyse 24 saattir hissedemiyordum ve gece de bebek için çok iyi olmayan bir pozisyonda uyumuştum farkında olmadan. Uyandığımda da huzursuzluğum arttı. Neden hareket etmiyordu Koray? Öğlen eşim yemeğe geldiğinde steteskopu ile dinlemesini istedim Koray'ın kalp atışlarını. Ama maalesef duyamadık, belkide benim göbeğimin üstündeki katmanlardan dolayı:) Eşim de benim huzursuz olduğumu görünce dayanamadı ve istersen Dr'a git ve gör bebeğimizi dedi. Ben bunu duyunca hiç vakit kaybetmeden randevu aldım annemlere yakın olan bir özel hastanenin daha öncede bir kere gittiğim doktorundan. Doktor çok komik karşıladı kaygımı ama yine de bu durumla defalarca karşılaşmış olduğu için "kaygınızı giderelim o zaman" diyerek beni bebeğimle buluşturdu. Nihayet duydum kalp sesini ve gördüm güzel yüzünü meleğimin. Biraz daha büyümüştü 12 gün içinde. Doktor down sendromu olup olmadığını anlamak için bazı kemiklere bakıyormuş, burun kemiği ve serçe parmak kemiği gibi. Onları görmek için oldukça uzun bir süre dönmesini beklememiz gerekti. Neyse ki o kemikleri de görebildik. Çok komik bir pozisyondaydı Koray yine. Kafası neredeyse göğsüne değiyordu ve bacakları yukarıdaydı. Elleriyle ise her zamanki gibi boksör pozu veriyordu.

Bu yersiz endişelerimin artık azalmasını umut ediyorum. Sanki buldumcuk oldum, kendime de kızıyorum aslında ama ne fayda. Annelik böyle bir şey belkide, sürekli sağlığı hakkında endişeleniyorsun çocuğunun. Şimdi annemi çoook daha iyi anlıyorum...

Haftaya görüşmek üzere, sağlıcakla kalın...




6 Mart 2012 Salı

15. haftadan 16. ya geçerken

Geçen hafta, apar topar çıktığımız, 9 günlük arkadaş-iş-aile gezisinden sonra nihayet evimizdeyiz. Gezmek çok güzel de insan tedirgin oluyor; ya bebeğe bir şey olursa, ya iyi uyuyamazsam, ya yediklerim dokunursa vs vs...

Neyse ki korktuklarımız gerçekleşmedi. Önce Ankara'da iki gün arkadaşlarımızı ziyaret ettik. Tekin ve Aysel bizim gibi bebek bekliyorlar, yaklaşık bir ay sonra dünyaya gelecek onların meleği. Çok güzel hazırlanmışlar, alışveriş yapmışlar. Tecrübelerinden biz de faydalandık. Hatta indirim var dedikleri yerlere uğrayıp, henüz çok erken olmasına rağmen, bizim Koray'a ciciler bile aldık. Şimdilerde bu cicilere bakıp bakıp hayalini kuruyorum doğmamış Koray'ımızın.

Ankara'da planladığımız kadar uzun kalamasak da Evren, Bilge, Durdane, Hakan, Tılsım, Deniz, Mine, Şahika, Deniz T, ve Serdar'ı da görme fırsatı yakaladık. Herkesi o kadar çok özlemişiz ki Ankara'dan hiç ayrılasımız gelmedi.

Ankara'dan Isparta'ya geçtik iş için. Daha doğrusu istifa işlemleri ve ilişik kesmek için. Tahmin ettiğimiz gibi yine her şey yavaşlatıldı. Bir dilekçenin kabulu bu kadar mı zor olur? İstifa etmek bu kadar mı zorlaştırılır? Neyse bekleyeceğiz SGK'dan ilişiğimizin kesilmesini ve nihayet yeni işimize başlayabilmeyi...

Isparta'dan sonra Alanya'ya, gezimizin aile ziyaretine bölümüne geçtik. Alanya, Kayseri, Ankara ve Isparta'nın soğuğundan sonra bize yaz gibi geldi.  Annemi, babamı ve Çiğdem ablamı ziyaret ettik. Uzun süredir görüşememiştik, bu ziyaret hepimize çok iyi geldi. Özellikle Ejderhan bir süredir molasız çalıştığı için ve ailesinden ayrı kalmaya pek alışık olmadığı için ilaç gibi geldi bu ziyaret ona.Bu arada Koray'da halası babaannesi ve dedesi ile tanışmış oldu, en azından seslerini duymuş oldu. Alanya'da uzun yürüyüşler yaptık deniz kenarında, güneşimizi aldık, bol bol taze portakal suyu içtik... Üç günün sonunda Antalya'da yaşayan arkadaşlarımızı ziyaret etmek için Antalya'ya geçtik. Kasım ve Bilge ile çok güzel bir yemek yedikten sonra iki ay önce Antalya'ya taşınan İlknur, Orkun ve İdil'in evini ziyaret ettik. İdil çok büyümüş, okula başlamış hem de çok akıllı bir kız olmuştu. Ertesi gün Atatürk parkında çok güzel bir kahvaltı ettik hep beraber, hava yine muhteşemdi. Antalya'dan ayrılıp Konya'ya geçmemiz gerekiyordu fakat bu sıcacık havadan soğuğa gitmek hiç cazip değildi doğrusu.

Kasım ve Bilge ile beraber Konya'ya doğru yola çıktık, tesadüfen onlarında Konya'da ki ailelerini ziyaret etme planları varmış bu sayede hep birlikte yolculuk yapma şansımız oldu. Toroslarda çok eğlenceli bir seyahat ve bol kar manzarasından sonra Konya'ya vardık. Konya'da Fatih, Betül, Elif ve Ali'nin evini ziyaret ettik. Elif altı yaşında Ali ise on bir aylık. İkisi de çok tatlı çocuklar ama benim ilgim kendim de erkek bebek beklediğim için doğal olarak Ali'ye kaydı. İçimden "vay be on bir aylık bebek bu kadar büyüyormuymuş" dedim ilk olarak. Sonra da Ali'nin etrafında pervane oldum, o ne güzel bir bebek yarabbim, kocaman gamzeleri ve simsiyah kocaman gözleri ile beni kendine hayran etti. Ali hiç yabancılamadı bizi, o güzel yüzü hep güldü, oyunlar oynadık beraber. Emekleyerek araba sürmesini dakikalarca seyrettim. Korkusuzca ayağa kalkıp bir kaç adım atışına, duvara kanepeye tutuna tutuna yürüyüşüne bayıldım. Kısacası Ali'yi görüp tanıyınca Koray'a olan özlemim arttı. Bir an önce doğsun istedim. Ali gibi tatlı bir bebek olsun istedim, onunla zaman geçirmek için sabırsızlandım.

Pazar günü yine mükellef bir kahvaltıdan sonra Kayseri'ye evimize doğru yola çıktık. Yolda zaman zaman kardan dolayı korkmuş olsak da sağ salim evimize geldik. Bir haftadır özlediğimiz annemize babamıza kavuştuk, onlar da bize, üçümüze...

Pazartesi günü yol boyunca endişelendiğimiz için hemen bebeğimi görmek istedim ve doktorumuza koştum. Kalp atışlarını duymak dünyaya bedeldi. Bebeğimiz büyümeye devam ediyor ve her şey yolunda. Allah herkesin bebeğini sağlıkla kucağına almasını nasip etsin.

Haftaya görüşmek üzere, sevgiler...